Ölümün Tanrıçası ve Sonsuz Döngü: Hela Öldü mü?
Mitoloji, insanın ölümle kurduğu en kadim ilişkidir. Bu ilişki kimi zaman korku, kimi zaman teslimiyet, kimi zaman da güç arayışıdır. Hela, İskandinav mitolojisinde bu ilişkinin merkezindeki figürdür; ölümün, çürümenin ve yeniden doğuşun sembolü. Ancak yüzyıllardır süren tartışma şunu sorar: Hela gerçekten öldü mü? Yoksa ölümün kendisi mi onun sonsuz yaşam biçimidir?
Mitolojik Arka Plan: Ölümün Kraliçesi
Hela, Loki ve Angrboda’nın kızıdır. Kardeşleri Fenrir ve Jörmungandr gibi o da dünyanın sonunu getirecek güçlerden biridir. Odin tarafından Helheim’e, yani ölüler diyarına sürülür. Yarı canlı, yarı çürümüş bedeniyle yaşam ile ölüm arasındaki sınırda durur. Mitolojik anlatılarda onun ölümü değil, ölümün efendiliği önemlidir. Çünkü Hela, sadece bedenin değil, unutulmanın da tanrıçasıdır.
İskandinav mitlerinde Ragnarok’un sonunda her şey yıkılsa da, Hela’nın sonu tam olarak anlatılmaz. O, tanrıların yok oluşuna tanıklık eder ama kendisi yok olmaz. Bu belirsizlik, onu ölümün değil, sonsuz döngünün sembolü yapar. Dolayısıyla “Hela öldü mü?” sorusu aslında “ölüm ölebilir mi?” sorusuyla aynı anlamı taşır.
Hela ve Ölümün Siyaseti: Mitolojiden Günümüze
Modern akademik tartışmalarda Hela, yalnızca mitolojik bir figür değil; iktidar ve ölüm arasındaki ilişkiyi anlamak için kullanılan bir semboldür. Michel Foucault’nun “biyopolitika” kavramı, tam da bu bağlamda Hela’yı yeniden anlamlandırır: Ölüm artık bireysel bir son değil, devletin yönetim alanına giren bir süreçtir. Hela, bu anlamda hem ölümün kişisel yönünü hem de sistematik yönetimini temsil eder.
Bazı akademisyenler, Hela’yı kadınsı bir güç eleştirisi olarak yorumlar. Erkek tanrıların savaş ve yıkım üzerinden anlam kazandığı bir mit dünyasında, Hela sessiz otoritenin temsilcisidir. Savaşla değil, kabullenme ve dönüşüm yoluyla egemendir. Bu da onu yalnızca “ölüm” değil, “denge” kavramıyla da ilişkilendirir.
Modern Kültürde Hela: Sinema ve Popüler Yorumlar
Marvel evreninde “Thor: Ragnarok” filmiyle Hela, yeniden doğdu. Cate Blanchett’in canlandırdığı bu karakter, mitolojiden farklı olarak öldürülür. Ancak filmdeki bu ölüm, sembolik bir kapanıştır. Çünkü her öldürülüş, Hela’yı yeniden çağırır. Popüler kültür, mitolojik kökenleri basitleştirirken bile Hela’yı ölümsüz bir arketip olarak yaşatır.
Bu noktada akademik çevrelerde önemli bir tartışma başlar: Hela’nın ölümü gerçekten bir son mu, yoksa patriyarkal mitosun kadın gücünü bastırma biçimi mi? Feminist mitoloji yorumcuları, Hela’nın “öldürülmesinin” erkek merkezli anlatıların kadın otoritesine duyduğu korkunun bir yansıması olduğunu öne sürerler.
Ölümün Felsefesi: Hela’nın Sonsuz Döngüsü
Felsefi açıdan Hela, Nietzsche’nin “ebedi dönüş” kavramıyla örtüşür. Her şey ölür, ama ölümün kendisi kalır. Hela bu kalıcılığın kişileşmiş hâlidir. Onun “ölümü” imkânsızdır, çünkü varlığı bizzat yok oluşun tanımıdır. Ölüm, varlığın bitimi değil, biçim değiştirmesidir. Bu bağlamda Hela’nın ölümü, metafizik bir paradoks haline gelir.
Akademik literatürde Hela’nın “ölmeyen tanrıça” olarak konumlanması, insanın ölümle kurduğu anlam ilişkisini sorgulatan bir düşünsel alan açar. İnsanlar ölümü korkuyla karşılar, ama Hela onun içindeki bilgeliği temsil eder. Çünkü o, sonun aynı zamanda başlangıç olduğunu bilir.
Sonuç: Hela Gerçekten Öldü mü?
Cevap hem evet hem hayır. Çünkü Hela, bedenen ölebilir, ama kavramsal olarak asla yok olmaz. O, her toplumun ölümle kurduğu ilişkiye göre yeniden doğar. Kimi zaman bir tanrıça, kimi zaman bir ideoloji, kimi zaman da bir bireyin içsel dönüşümüdür.
Hela öldü mü? belki de asıl soru bu değildir. Belki de sormamız gereken şudur: Ölümün tanrıçası ölürse, ölüm kimin olur?
Ve belki de bu yüzden, insanlık Hela’yı hiç unutmamıştır. Çünkü ölümden korkan bir varlık, ölümsüzlüğün anlamını ancak onunla yüzleştiğinde anlar.