Gün Görmemiş Ne Demek? Güç, İktidar ve Vatandaşlık Üzerine Bir Siyasal Okuma
Bir siyaset bilimci olarak “gün görmemiş” ifadesi bana her zaman sıradan bir deyimden fazlasını çağrıştırır. Bu söz, sadece deneyimsizliği değil; aynı zamanda iktidarın ışığıyla hiç tanışmamış olmayı, sistemin dışında kalmışlığı, toplumsal görünmezliği ima eder. Peki “gün görmemiş” kimdir? Siyasetin ve toplumsal düzenin hangi kıyısında durur? Bu yazı, “gün görmemiş” ifadesini bireysel deneyimden çıkarıp, iktidar, kurumlar, ideoloji ve vatandaşlık ekseninde bir siyasal analiz olarak yeniden düşünmeyi amaçlıyor.
“Gün Görmemiş”in Sözlükten Siyasete Yolculuğu
Türkçede “gün görmemiş” deyimi genellikle hayat tecrübesi edinmemiş, olgunlaşmamış veya dünyayı tanımayan kişiler için kullanılır. Ancak bu ifade, siyaset bilimi açısından ele alındığında, iktidarın görünmez yüzünü tarif eder: sistemin nimetlerinden yararlanmamış, politik süreçlere dahil edilmemiş, temsil edilmemiş toplumsal kesimleri. Yani “gün görmemiş” sadece bireysel bir eksiklik değil, yapısal bir dışlanma biçimidir.
Bu yönüyle “gün görmemiş” bir insan, aslında “görülmemiş vatandaş”tır. O, anayasal metinlerde var ama siyasal pratikte yoktur. İktidarın ışığı ona hiç vurmaz; çünkü kurumlar onun üzerine değil, onun etrafına inşa edilmiştir.
İktidarın Işığı: Kimler “Gün Görmüş” Sayılır?
Michel Foucault’nun iktidar tanımını hatırlayalım: “İktidar, sadece baskı kuran değil, aynı zamanda bilgi üreten bir ilişkidir.” Bu perspektiften bakıldığında, “gün görmüş” olanlar, sistemin bilgisine erişenlerdir. Devletin dilini anlayan, kurumların kapısını çalabilen, hak talep etmenin yöntemini bilenler. Onlar iktidarın diliyle konuşabilir; çünkü bu dili öğrenmişlerdir.
Öte yandan “gün görmemiş” olanlar, bu dilin dışında kalır. Onlar için siyaset uzak, karmaşık ve yabancıdır. Bu yabancılık sadece bireysel bir eksiklik değil, bilinçli bir dışlama stratejisidir. Kurumlar herkese eşit davranmaz; kimilerini merkeze, kimilerini kenara iter. Böylece “gün görmemişlik”, siyasal alanın marjında kalmanın adı olur.
İdeoloji ve Görünmezlik
İdeolojiler, toplumun hangi gruplarının “gün görmüş” sayılacağını belirler. Ulus-devlet ideolojisi, genellikle eğitimli, kentli, erkek ve çoğunluk kimliğinden bireyi ideal vatandaş olarak konumlandırır. Bu durumda “gün görmemiş” olan; köylü, kadın, göçmen, yoksul ya da farklı kimlikten kişidir. O, vatandaş olarak tanımlanır ama iktidarın merkezinde temsil edilmez.
İdeoloji bu görünmezliği doğallaştırır. “O bilmez, anlamaz, hazır değildir” söylemiyle güç merkezleri kendi konumlarını meşrulaştırır. Böylece bilgi, deneyim ve iktidar aynı ellerde toplanır; diğerleri “gün görmemiş” olarak kalır.
Kadın ve Erkek Perspektifinden “Gün Görmemişlik”
Toplumsal cinsiyet, “gün görmemişlik” kavramını daha da derinleştirir. Erkekler genellikle gücü stratejik olarak yorumlar: kazanılacak bir mevzi, elde tutulacak bir alan olarak. Kadınlar ise siyaseti, daha çok ilişkisel bağlar, toplumsal etkileşim ve katılım ekseninde düşünür.
Bu fark, “gün görmemişlik” kavramına iki farklı pencere açar:
- Erkekler açısından, “gün görmek” iktidara erişmek, stratejik alanlarda yer edinmek anlamına gelir. Erkekler için “gün görmemiş” olmak, siyasal güçten mahrum kalmaktır.
- Kadınlar açısından ise “gün görmek”, kamusal alanda söz hakkı elde etmek, dayanışma ağlarına dahil olmak ve demokratik katılımın öznesi haline gelmektir. Kadınların “gün görmemişliği”, kamusal görünmezliğin tarihsel sonucudur.
Bu iki yaklaşım birleştiğinde ortaya çıkar ki: “Gün görmek” sadece siyasal deneyim değil, iktidarın kimleri kapsadığına dair toplumsal bir göstergedir.
Vatandaşlık ve Görülme Hakkı
Modern demokrasilerde vatandaşlık, yalnızca yasal bir statü değil, aynı zamanda tanınma hakkıdır. Hannah Arendt’in “haklara sahip olma hakkı” vurgusu burada yeniden anlam kazanır. Gün görmemiş birey, haklara sahip olsa bile, o hakları kullanabileceği politik uzamdan mahrumdur.
Bu bağlamda sorulması gereken sorular şunlardır:
- Kimler gün görmemiş kalıyor? Kimler iktidarın gözünden ısrarla kaçıyor?
- Vatandaşlık gerçekten eşit mi? Yoksa bazıları sadece “kağıt üzerinde mi” var?
- Görülmek, onaylanmak anlamına mı gelir; yoksa eleştiriyi de içerir mi?
Demokratik Katılımın Işığı
“Gün görmemiş” olanları aydınlığa çıkaran şey, paternalist bir lütuf değil, katılımcı bir demokrasi kültürüdür. Kadınların tabandan yükselen örgütlenmeleri, gençlerin çevrimiçi politik hareketleri, yerel halkın dayanışma pratikleri bu ışığı yakar. Gerçek “gün görmek”, iktidarın dağıtıldığı, seslerin çoğaldığı ve temsilin genişlediği andır.
Sonuç: Görülmeyeni Görmek, Günsüzü Aydınlatmak
“Gün görmemiş” ifadesi, siyasal açıdan bir uyarıdır: Eğer toplumun bir kesimi hâlâ “gün yüzü görmemişse”, o toplumda demokrasi eksiktir. Güç merkezlerinin ışığı herkese eşit düşmüyorsa, kurumlar işlevsiz, ideolojiler manipülatif, vatandaşlık ise eksiktir.
O halde soralım: Gün görmemiş olan kim? Yoksul mu, kadın mı, genç mi, muhalif mi? Ve biz, kendi ışığımızla kimin üzerini gölgeliyoruz?
Siyaset, görünmeyeni görünür kılma sanatıdır. “Gün görmemiş”leri merkeze taşımak, yalnızca adaletin değil, insanlığın da gereğidir.